İskenderun Genel Bilgi

İskenderun'un kuzeydoğusunda Dörtyol ve Hassa, doğusunda Kırıkhan ile Belen, güneybatısında da Akdeniz bulunur. Coğrafi yönden incelendiğinde; İskenderun'un oldukça dar bir kıyı şeridinde kurulduğu, sırtını da Akça Dağ ile Amanos Dağları'nın uzantısına verdiği görülür. Bu dağlardan çıkan küçük akarsular İskenderun ile Arsuz Ovası arasında denize dökülür ve orada doğal kumsallar oluşturur. Yaz ve kış aylarında sürekli akan akarsuyu bulunmamaktadır. Yalnızca Zıffın Pınarı , Kutu Pınarı, Alibaba ve Taşoluk pınarları bulunmakta, yeraltı suları da içme suyu olarak kullanılmaktadır.

Karaağaç mevkiindeki Telli köy adını taşıyan höyükte Mc. Evan`ın bulduğu bazı çanak çömlek parçaları buranın antik çağ öncesi yerleşime açıldığını göstermektedir. Milattan Önce: MÖ. 2000’li yıllarda burada Hititler’e bağlı Kadu Beyliği`nin kurulduğu bilinmektedir. ( Kadu, Hitit`çe de körfez anlamına gelmektedir.) MÖ. 1200`lü yıllardan önce Fenikeli`ler burada "Myriaydus" adıyla bir koloni kurdular. Burası M.0. 1200`den sonra merkezi Reyhanlı olan geç devir Hattini krallığına bağlandı. MÖ. 7. yüzyılda Türk asıllı bir millet olan Hurriler`in eline geçen İskenderun ve çevresi MÖ. 6. yüzyılda Perslerin eline geçmiştir. İskenderun gerçek anlamıyla MÖ. 333 yılında, Asya seferine çıkmış olan Büyük İskender tarafından kurulmuştur. O zamanlar asıl adı "Alexandreia" idi.
Kent Roma egemenliğine girdikten sonra, İranlıların istilasına uğramış, kalesi tahrip edimiştir. Yeniden inşa edilen kentin adı Peutinger tabularında, bu bölgede cüzzam hastalığı yayılmış olduğu söylentileriyle Alexandreia Scabiasa olarak gösterilmektedir. IV.yüzyıldan itibaren “Küçük İskenderiye” de denilmiştir.Büyük olasılıkla kalesi Abbasi halifesi tarafından yeniden yaptırılımıştır. İslam kaynaklarında İskenderiye, İskenderun`a olarak da geçen kent, Doğu Roma-İslam arasında birçok kere el değiştirmiş, daha sonra Türklerin eline geçmiştir.

Helenistik dönemde Rosus olarak bilinen Arsuz; altın renkli kumsallarıyla, otelleri, pansiyonları, motelleri ve lokantalarıyla bölgenin en popüler tatil beldelerinden birisidir. Arsuz şehir merkezinde 1778 yılında yapılmış olan Maryo Hanna Kilisesi, Gözcüler beldesinden sonra Hacıahmetli Köyü yakınındaki Meryem Ana Havuzu, Konacık’taki Helenistik dönemden kalan sütunlu limanın kalıntıları, Bizans döneminden kalan bir şapele ait taban mozayiği ile Roma dönemlerinden kalan lahitler çevredeki önemli buluntulardır.

İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Sarıseki Kalesi, Şalen (Sıvlan) Kalesi, Payas Kalesi, Cin Kulesi, Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi, Aziz Hanna Kilisesi, Markirkos Ortodoks Kilisesi, Sokollu Mehmet Paşa Kervansarayı bulunmaktadır.
kenthaber.com alıntıdır
0 yorum:
Yorum Gönder